Vladimir İlyiç Ulyanov ya da tarihe geçtiği isimle Lenin Volga üzerindeki Simbirsk şehrinde 22 Nisan 1870’de doğdu. Dünya komünist hareketinin temellerini atan tarihi şahsiyet Lenin’in adının Marx ve Engels ile birlikte anılıp, artık bu dünya görüşüne eklenerek Marksizm-Leninizm olarak adlandırılması hiç de tesadüf değildir.
İlk yıllar:
Doğduğu yerde köylüler zor yaşam koşulları ve yoğun sömürü altındaydı. Genel çerçevede, o dönemde Rusya’nın karakteristik özelliği, birincil üretim sektörünün ve özellikle tarımsal üretimin büyük ölçüde yaygın olmasıydı. Daha somut olarak, Rus nüfusunun büyük kısmı sefil koşullar altında çiftliklerde çalışıyordu. Aynı zamanda Rusya’da kapitalist üretim ilişkileri çok hızlı bir şekilde gelişiyordu. Lenin’in belirttiği gibi, «Eğer Rusya’daki kapitalizm öncesi dönemi kapitalist dönemle karşılaştırırsak, o zaman kapitalizm altında sosyal ekonominin gelişiminin son derece hızlı olduğunu kabul etmek zorunda kalacağız»1. 1861’de serfliğin kaldırılmasından sonra, yirmi yıllık bir süre içinde (1887-1908 arasında) Rusya’da sanayi işçilerinin sayısının ikiye katlanmasına (1.300.000’den 2.700.000’e çıkmasına) yol açan bir
endüstriyel patlama yaşanması çok karakteristiktir. İşçi sınıfı sanayi şehirlerinin büyük kent merkezlerinde yoğunlaşmakta, sefil toplumsal ve ekonomik koşullar altında yaşamaktaydı. 1897’de çalışma saatlerini 11,5 saatle sınırlayan bir yasa olmasına rağmen, işçiler çoğunlukla günde 13-14 saat çalışıyorlardı. Ücretler son derece düşüktü ve işçi sınıfının en kötü şartlarda yeniden üretimini sağlayacak düzeylerdeydi. İşçilerin çoğu hâlâ bodrumlarda, barakalarda ve fabrikalardaki koğuşlarda kalmakta ve onların hayatlarının hapishanelerdeki insanların hayatlarından pek farklı olmadığını rejimin basın organları bile itiraf etmekteydi.
Lenin, gençlik yıllarından itibaren Marksizm’i benimsedi ve devrimci eyleme katıldı. Düşüncesinin olgunlaşmasının ilk aşamalarında, esas olarak işçilerin anlayabilmesi için Marksizm’i inceleme ve basitleştirmekle ve aynı zamanda yaymakla ilgileniyordu. Zamanın egemen ideolojik akımı özünde bireysel terörizmi köylülüğün kurtuluşu için bir mücadele biçimi olarak gören ve (özellikle Rusya’da işçi sınıfının gelişmesinden önceki ilk yıllarda) köylülüğü sınıf mücadelesinin lokomotif gücü olarak değerlendiren Narodnizm2 idi.
Bu noktada, Lenin’in devrimci eyleme katılımına kardeşinin çarlık rejimi tarafından infaz edilmesinin neden olduğu argümanını açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Esasında bu argüman, onun duygusal nedenlerden dolayı devrimci eyleme katıldığına ve bu şekilde hareket ettiğine inandırmayı amaçla-
1 V.İ. Lenin: «Tüm Eserleri», Cilt 3, s. 630
2 Rusça’ da halk anlamına gelen «narod» kelimesinden gelmektedir.
maktadır. Kardeşi Aleksander Ulyanov, bireysel terörizmi bir mücadele aracı olarak gören ama aynı zamanda değişimi gerçekleştirecek aydınlanma konusunda neo-Hegelci fikirlere sahip olmaya devam eden «Narodnaya Volya»3 örgütünde yer alıyordu.
Lenin, devrimci eyleme katılımının ilk adımlarından itibaren oportünist ve “Sol” sekter düşünceleri reddediyordu. «”Halkın Dostları” Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar?» isimli kitabında, Narodnikler’in gerçek yüzünü ve onların aslında halka karşı ve yalancı “halkın dostları” olduklarını ortaya koyuyordu. Lenin işçilerin ve köylülerin devrimci ittifakı fikrini ilk kez bu eserinde ifade ediyordu.
Devrimci eylemle ilk teması öğrencilik yıllarında Kazan Üniversitesi’nde gerçekleşti ve bu nedenle okuldan atıldı. Tahsiline Petersburg’daki Hukuk Fakültesi’nde devam etti ve orada Marksizm araştırmalarıyla daha yoğun olarak ilgilendi. Petersburg’daki koşullar nedeniyle ve orada çok sayıda işçi olduğu için işçilerle bağlantı kurdu. Daha başından beri ulusal ölçekte işçi sınıfının devrimci partisinin kurulmasına özel önem verdi. İlk adım olarak Petersburg’daki Marksist çekirdeklerin devrimci bir siyasi örgütte birleştirilmesi yönünde ilerledi. Bu çerçevede, 1895 yılı başında “İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği” adlı Marksist bir gruba liderlik etti.
Aynı yılın sonlarında faaliyetleri nedeniyle tutuklanarak hapse atıldı ancak devrimci mücadelesini durdurmadı. Hapishanede Lenin, Çarlık rejiminin acımasız keyfiliğini apaçık gözler önüne serdiği «Grevler Üzerine» adlı broşürünü ve «Çarlık Hükümeti’ne» başlıklı manifestosunu yazdı. Aynı dönemde partinin program taslağını da yazdı. 14 ay hapis cezasının ardından Sibirya’ya sürgün edildi.
Sürgün yılları ve Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi:
Mart 1898’de Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin ilk kuruluş kongresi 9 delegenin katılımıyla Minsk’te gerçekleştirildi. Lenin sürgünde olmasına ve kongrede bulunmamasına rağmen bu sürece aktif olarak katıldı. Partinin Merkez Komitesi üyelerinin tümünün tutuklanması nedeniyle bu ilk girişim meyve vermedi. Sürgün yıllarında Lenin, işçi sınıfının sadece ekonomik mücadele yapmasını, siyasi mücadeleyi burjuvaziye bırakmasını isteyen «ekonomistlerin» ve Narodniklerin rolünü gözler önüne serdiği «Rusya’da Kapitalizmin Gelişimi» adlı eserini bitirdi. Bu eserinde, Rusya’da sınıfların rolünü ve ilişkileri üzerine temel görüşlerini ortaya koydu ve sayısal olarak küçük ancak ana kent merkezlerinde koydu ve sayısal olarak küçük ancak ana kent merkezlerinde yoğunlaşmış olan işçi sınıfının devrime öncülük etmesi olanağına işaret ederek, devrimci teorinin Rusya’daki devrimci hareketle kaynaşmasının yolunu açtı.
3 «Halkın İradesi» Örgütü»
1900’de siyasi sürgün olarak İsviçre’ye gitti ve aynı yılın Aralık ayında tüm partinin birleşik bir yol gösterici çizgiye sahip olmasında belirleyici rol oynayan «İskra»4 gazetesini sürgünde bulunduğu İsviçre’den çıkarmaya başladı. Gazetenin başlığının altında şu ifade yer alıyordu:
«Kıvılcımdan alev tutuşacak»
1902’de oportünizmi yalnızca Rusya’da değil, uluslararası bir olgu olarak teşhir ettiği «Ne yapmalı» broşürünü yayınladı.
Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin ikinci kongresi 1903’te yapıldı. Kongre sırasında (kongre öncesinde ve sırasında) örgütsel yapılanma ve kimin parti üyesi olarak adlandırılabileceği konularında yoğun bir ideolojik zıtlaşma yaşandı (Partiye maddi destek sağlama ve bir parti örgütüne katılma konusunda Partinin taktik ve politikasıyla hemfikir oldu). Bu dönemde Lenin Parti sorunuyla daha yoğun bir biçimde ilgilendi.
Sürgünden parti içindeki ideolojik mücadeleye liderlik etti ve oportünist Menşeviklerin6 tezlerine karşı Bolşeviklerin5 savundukları ideolojik ve örgütsel ilkelerin büyük ölçüde hâkim olmasını başardı. Demokratik merkeziyetçiliğin temel ilkeleri ile bilinçli disiplin temelinde faaliyet gösterecek ve sermayenin sömürüsünden işçilerin kurtuluşu ve sosyalist toplumun inşası yönündeki tarihi hedefine işçi sınıfını yönlendirecek Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi, Lenin’in rehberliğinde yeni tip bir proleter parti biçimini aldı.
1905-1907 burjuva demokratik devrimi:
Rus-Japon Savaşı’nın şiddetlendirdiği sınıf çelişkileri 1904’ten itibaren daha da keskinleşti. Rusya’da başta ekonomik taleplerle olmak üzere bir grev hareketi başladı. Ancak Bolşeviklerin öncülüğünde 1905’ten itibaren siyasi talepler öne çıktı. 1905’in bu ağır koşullarında Lenin Rusya’ya geri döndü. Peder Gapon, din adamları ve yetkili makamlar aracılığıyla «Petersburg Rus Fabrika İşçileri Örgütü» kuruldu. Bu örgütün amacı emekçilerin eylemlerini işverenlerin ve Çar’ın çıkarları yararına olacak şekilde etkisiz hale getirmek ve nihayetinde işçi hareketini
4 «İskra» = Kıvılcım
5 Bu ad çoğunluk anlamına gelen bol’she kelimesinden alındı.
6 Bu ad azınlık anlamına gelen menchinstvo kelimesinden alındı.
baltalamaktı ve yayınladığı duyurusunda şunları kaydediyordu:
«Majesteleri, Petersburg işçileri ve sakinleri olarak biz, adaleti bulmak ve korunmak için eşlerimiz, çocuklarımız ve yaşlı ebeveynlerimizle size geldik. (…) Siz bizim son kurtuluş umudumuzsunuz. Halkınıza yardım etmeyi reddetmeyin. Onu yoksulluktan ve cehaletten kurtarın, talihini iyileştirmesine yardım edin. Onu devlet organlarının baskısından kurtarın. Halkınızla aranızdaki duvarı yıkın. Amacınız insanların mutluluğu ama bu mutluluk ellerinden alındı».
Başından beri hem fabrikalarda hem de Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nde tutarlı bir şekilde emekçilerden yana tavır alan Bolşevikler, proletaryayı yapılacak olan yürüyüşün maceracı doğası konusunda uyarmaya çalıştı. Buna rağmen yürüyüş yapıldı. Yürüyüşe katılanların küçük-burjuva algıları açıkça görülüyordu. Pek çok yürüyüşçü ellerinde Çar’ın fotoğraflarını, ikonlar, haçlar taşıyor ve çoğu Rus Çarının bunları anlayacağını umuyordu. Bolşevikler yürüyüşe aktif olarak katıldılar ve aynı zamanda işçileri şu duyuruyla uyardılar:
«Çara yalvarmamalıyız, omurgasız düşmanımızın önünde kendimizi küçük düşürmemeliyiz ve onu tahttan indirmeliyiz. İşçilerin kurtuluşu yalnızca işçilerin kendi eseri olabilir. Özgürlüğü ne rahiplerden ne de çarlardan beklemeyin».
Gelişmeler Bolşevikleri haklı çıkardı. Gösteri ordu ve polis tarafından kana bulandı. Binden fazla protestocu öldürüldü, binlercesi de yaralandı. O gün, yani 22 Ocak 1905, Rus işçi sınıfının tarihine «Kanlı Pazar» olarak geçti, ama aynı zamanda Rus devriminin de başlangıcı oldu.
Sonraki dönemde koşullar daha da kötüleşti. Mücadeleye daha fazla emekçi katılıyor ve birbiri ardına grev çağrıları yapılıyordu. Silahlı işçiler orduyla çatışıyordu. Lenin’in Bolşevikleri “Kahrolsun Çar” sloganıyla yine öne çıkıyordu. Devrim ve beraberinde Sovyetler7 (seçilmiş konseyler) Rusya’nın her yerine yayılıyordu. Devrimin doruk noktası Moskova işçilerinin ayaklanması oldu. Aralık ayında Bolşevikler, Moskova Sovyeti’ni ayaklanmaya dönüşme hedefiyle genel grev ilan etmeye ikna ettiler. Bu gerçekleştirildi ancak işçilerin tüm kahramanca mücadelelerine rağmen, ayaklanma Rusya’nın geri kalanına yayılmayı başaramadı ve 1905 devrimiyle birlikte yenilgiye uğradı.
Ardından Lenin bu dönem hakkında şunları yazdı:
«1905-1907 Devrim yılları. Tüm sınıflar açıkça ortadadır. Program ve taktiklere ilişkin tüm görüşler kitlelerin faaliyeti tarafından kontrol edilmektedir. Grev mücadelesi dünyada benzeri görülmemiş boyutlarda kitlesellik ve keskinlik kazanıyor. Ekonomik grev siyasi greve ve bu da
7 Halk inisiyatifiyle oluşturulan konseyler
ayaklanmaya dönüşüyor. Öncü proletarya ile önderlik edilen, kararsız köylülük arasındaki ilişkiler pratikte sınanıyor. Mücadelenin kendiliğinden gelişmesiyle Sovyet örgütlenme biçimi doğuyor… Parlamenter mücadele biçimlerinin parlamento dışı mücadele biçimleriyle değişimi, Meclis’i boykot etme taktiğinin Meclis’e katılma taktiğiyle değişmesi, yasal mücadele biçimlerinin yasadışı mücadele biçimleriyle değişmesi ve bunların birbirine bağlılığı ve bağlantısı- bunların hepsi inanılmaz bir içerik zenginliğiyle karakterize edilmektedir. Bu dönemin her ayı, siyaset biliminin temellerinin kitleler, liderler, sınıflar ve partiler tarafından öğrenilmesi açısından “barışçıl” ve “anayasal” çerçevedeki bir gelişme yılıyla eşdeğerdi. 1905’in “genel sınavı” olmasaydı, 1917 Ekim Devrimi’nin zaferi imkânsız olurdu». 8
Devrimin yenilgisi üzerine Lenin Cenevre’ye sürgüne gitmek zorunda kaldı. Yenilgiye rağmen bu devrim, dünya devrim merkezinin Rusya’ya kaydığını gösteriyordu. Sonraki yıllara gericiliğin güçlenmesi damgasını vurdu. Rusya’daki iç çelişkiler halkı etkilemeye devam ediyordu. 1905’teki reformlara rağmen köhnemiş sosyal, ekonomik ve politik yapıları modernize etmeyi başaramamaları nedeniyle halkın hoşnutsuzluğu yoğunlaşmaktaydı. Büyük arazi ve çiftlik sahiplerinin köylülere yönelik kötü muamelesi yoğunlaşırken, işçi sınıfı sanayiciler tarafından giderek daha fazla ezilmekteydi. Lenin’in öncülüğünde Bolşevikler tüm halka (işçi sınıfına ve köylülere) rehberlik etme hedefiyle stratejilerini biçimlendirdiler. «Orta Çağ’a karşı tüm köylülerle birlikte» sloganıyla köylülerin işçi sınıfıyla ortak mücadelesini hedefleri olarak belirlediler.
Çarlık Rusya’sının Birinci Dünya Savaşı’na (1914-1918) girmesi toplumsal çelişkileri daha da şiddetlendirdi, ülke ve halk açısından çok olumsuz sonuçlar doğurdu. İşçiler ve köylüler savaşın yol açtığı yıkımlardan büyük eziyetler ve acılar çekiyordu. Mühimmat eksikliği, alt seviyedeki subayların ve askerlerin sürekli yenilgilerden duydukları tedirginlik, yiyecek yokluğu tüm Rusya halkı arasında (ve çıkarlarına hizmet edilmediğini anlayan burjuvazide bile) büyük hoşnutsuzluğa neden oluyordu.
Bolşevikler bu savaşın ne olduğunu ve kime fayda sağladığını açıklıyorlardı. İşçi sınıfının ve köylülerin büyük çoğunluğu Bolşevikleri destekliyordu. Aynı zamanda, Rusya’da 1917’de doruğa ulaşacak olan devrimci hareketin yükselişinin önkoşulları yavaş yavaş oluşuyordu. Lenin Marksist felsefeyle ilgilenmekte, incelemelerini kapitalist sistemin emperyalist gelişim aşaması üzerine yoğunlaştırmakta ve aynı zamanda Bolşeviklerin stratejik hedeflere yönelik taktiklerini de geliştirmekteydi.
1917:
1917 yılının Şubat ayında ve Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında, burjuva demokratik devrimi patlak verdi ve Çar’ın yerine geçici bir burjuva hükümetin geçmesine yol açtı. Bu dönemde Rusya’da ikili iktidar (burjuva hükümeti ve Sovyetler) vardı.
8 V.İ.Lenin: ‘Sol’ Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı», Tüm Eserleri, Cilt 41, s. 9
Bu devrimde Lenin önderliğindeki Bolşevikler belirleyici rol oynadı. Devrimin ilk günlerinden itibaren burjuva hükümeti devrimin sloganlarına ihanet etmekte ve iktidarı işçilerin aleyhine kendi (burjuva) sınıfının çıkarları için kullanmaktaydı. Lenin, devrimin nihai zafere kadar proletaryanın önderliğinde sürmesi gerektiği görüşünü savunuyordu. Bunu Kerensky’nin Bolşeviklere karşı zulmü ve aynı zamanda Sovyetlerde Bolşeviklerin çoğunluğa ulaşma yönünde ilerlemeleri izledi.
Sosyalist devrimin zaferiyle sonuçlanacak olan Şubat ve kızıl Ekim arasındaki dönemde Lenin Rusya’ya döndü ve «Nisan Tezleri» ile Bolşevik partinin ilerleyeceği yönü belirlerken gelişmeleri hızlandırdı. Bolşevik Parti’nin Rusya’da Sosyalist Devrimi başarıyla hazırlayıp gerçekleştirebilmesi için işçilerin iktidarı acil hedef olarak belirlendi ve böylece Proletaryanın görevleri de değişmiş oldu. Bunu Sovyetler içinde Bolşevikler ile Sosyalist-Devrimci Menşevikler arasındaki çatışma izledi ve bu da Sovyetlerin Bolşevikleşmesine yol açtı. Bolşevik Parti, Ekim 1917’ye kadar Sovyetlerde çoğunluğu ele geçirmeyi başardı ve aynı zamanda askerlerin büyük bir kısmına devrimci fikirleri aşılamayı da başardı. Kasım ayında (yeni takvim) Lenin, zaten Bolşeviklerin ve Sovyetlerin gündemine koymuş ve desteklemiş olduğu
şekilde devrimin liderliğini üstlenmek için Smolny’ye geldi. 7 Kasım’da kışlık saray ele geçirildi. Böylece Büyük Ekim Sosyalist Devrimi artık bir gerçekti.
Sosyalist devrimin zaferinde kitlelerin belirleyici rolünü vurgulamak isteyen Lenin, Komünist Enternasyonal’in 3. Kongresi’nde diğer şeylerin yanı sıra şunları da vurguladı:
«Rusya’da kazandık çünkü yanımızda olan yalnızca işçi sınıfının tartışmasız çoğunluğu değildi (1917 seçimlerinde ezici çoğunluk bizden yanaydı ve Menşeviklere karşıydı), ama aynı zamanda ordunun yarısı hemen ve iktidarı aldıktan sonraki birkaç hafta içinde de köylülerin onda dokuzu bizim tarafımıza geçti».9
1918-1920 İç savaş koşullarında sosyalizmin inşası:
Rusya’da iç savaşın ve 14 ülkenin müdahalesinin devam ettiği koşullarda o zamanlar oldukça genç olan Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin inşası başladı. Devrimin hemen ertesi gününde 2. Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi önceden kararlaştırılan oturumu için toplandı. İkinci Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’nde kürsüye çıkan Lenin: «Bolşeviklerin bahsettiği sosyalist devrim gerçekleştirildi» diye duyurdu ve Sovyet İktidarının Kuruluş Kararnamesi yayınlandı. Rusya’yı emperyalist ittifaklardan ve Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkaran «Barış Kararnamesi» ve imparatorluk ile manastırlar dahil olmak üzere -herhangi bir tazminat olmaksızın- toprak mülkiyetini kaldıran «Toprak Kararnamesi» imzalandı.
9 V.İ. Lenin: Tüm Eserleri, Cilt 44, s.30
Ayrıca «Sanayi, Ticaret ve Bankacılık İşletmelerinde İşgücü Denetimi Yasa Tasarısı» imzalandı. Devrimden birkaç gün sonra Lenin «Bankaların Millileştirilmesi» ve «Ticaret Donanmasının Millileştirilmesi» yasalarını ve aynı zamanda çarlık ve önceki burjuva hükümet tarafından alınan «Tüm İç ve Dış Borçların İptali Kararnamesi’ni» zaten imzalamıştı.
Lenin, insanlık tarihinde ilk işçi sınıfı devletinin kuruluşuna öncülük etti. Dünyadaki ilk sosyalist devlet uluslararası tecrit ve abluka koşullarında sadece 70 yıl dayanmakla kalmayıp, aynı zamanda kapitalist ülkelerdeki emekçiler için bugün bile kazanılması çok zor olan hakları halka verdi. Bilim, kültür, sosyal refah, sağlık, eğitim, sanat, spor alanlarında öncü olmayı teşvik etti. Faşizme ve Nazizm’e karşı zaferde belirleyici katkısı oldu. 1991’de SSCB’nin ve sosyalist ülkelerin dağılmasına yol açan sosyalizmin tüm hatalarına, ihmallerine ve çarpıklıklarına rağmen, sosyalist inşa süreci günümüzde sömürücü kapitalist sistemden kurtuluş için mücadele eden halkların yolunu aydınlatan bir fener ve önemli bir mirastır.
21 Ocak 1924’te Lenin’in kalbi durdu ama eserinin büyüklüğü yayılmaya devam etti. Onun eseri pek çokları tarafından, kapitalizmin emperyalist aşaması çağında Marksizm olarak nitelendirilmektedir. Önemli olan, bu şahsiyetin sadece dehası ve benzersizliği değildir, aynı zamanda bu özelliklerini bir yandan Marksizm’i yaşayan bir ideoloji olarak anlamaya yöneltmesi, diğer yandan da yaşadığı dönemde toplumun gerçek koşullarını «analiz etmeyi» başarmasıdır.
“Tam olarak Marksizmin ölü bir doktrin olmaması nedeniyle; bitmiş, hazır, değişmez bir teori de değildir, bilakis eylem için canlı bir rehberdir, tam da bu nedenle toplumsal yaşam koşullarının ani değişimini şaşırtıcı derecede yansıtmaktan başka bir şey yapamazdı.”10
10 V.İ. Lenin: «Marksizmin tarihsel gelişiminin özellikleri», Tüm Eserleri, Cilt 20, s. 91-92.
LENİN’in ölüm haberi, 22 Ocak 1924’te sabah saat 6’da Sovyet radyosu tarafından Sovyetler Birliği’nin her yerinde ve tüm dünyada yayınlandı. Bolşevik Parti Merkez Komitesi, olağanüstü toplantısının ardından, «Partiye, tüm emekçilere» çağrıda bulundu ve Marks’tan sonra kurtuluş hareketi tarihinin Lenin kadar devasa bir şahsiyeti görmediğini belirtti.
«Gerçekten büyük ve kahraman proletaryanın sahip olduğu her ne varsa; cesur zihin, boyun eğmez demir irade, her şeyi ehlileştiren ısrarlı istek, kutsal kin, köleliğe ve baskıya karşı ölümcül nefret, dağları yerinden oynatan devrimci tutku, kitlelerin yaratıcı güçlerine sınırsız inanç, muazzam örgütleme dehası, tüm bunlar, adı Batı’dan Doğu’ya, Güney’den Kuzey’e yeni dünyanın simgesi haline gelen Lenin’de görkemli bir şekilde vücut bulmuştu.»11
27 Ocak’ta Lenin’in naaşı Kızıl Meydan’a götürülerek Anıt Mezara yerleştirildi.
11 SSCB Bilimler Akademisi: «Dünya Tarihi», Cilt Th1-Th2, s. 41
Yeni Tip Proletarya Partisi üzerine:
Lenin hayatı boyunca teori ile pratik arasındaki diyalektik bağlantı üzerine odaklandı. Dolayısıyla, işçi sınıfının örgütlenmesi ve partide işçi sınıfının öncülüğünü görme hedefine yoğunlaştı. Özellikle İkinci Enternasyonal’de ve dönemin Sosyal Demokrat partilerinde patlak veren kriz dikkate alındığında bunun önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Bu şekilde Yeni Tip Proletarya Partisi teorisini geliştirdi ve pekiştirdi. Yeni tip, çünkü varlığını ve yapısını İkinci Enternasyonal’in eski sosyal demokrat partilerinden ve burjuva partilerinden ayırmıştı.
Yeni Tip Proletarya Partisi’nin gelişimi için hem Rusya’da hem de dünyanın diğer ülkelerinde o zamanki devrimci hareketin deneyimini dikkate aldı. Temel fikri, tüm devrimci unsurların ülke çapında tek, birleşik, örgütlü ve disiplinli bir parti içerisinde birleştirilmesiydi. Yeni partinin temel unsuru olarak «…düzenli olarak çıkan ve tüm yerel gruplarla yakın bağlantı içinde olan» bir yayın organının varlığını belirledi.
Parti teorik, politik ve örgütsel ilkelerin birliği olmalı ve toplumsal değişimin gerçekleştirilmesini başarabilmelidir. Üç alanda; ekonomik, politik ve ideolojik alanlarda mücadele edebilmelidir. Lenin hem burjuvaziye hem de oportünist akımlara karşı mücadelede üçüncü kategorinin (ideolojik alanın) en zor
ve uzun süreli mücadele alanı olduğunu vurguladı. Bu mücadelede partinin teorik silahının devrimci dünya görüşü, Marksizm-Leninizm bilgisi ve anlayışı olduğunun altını çizdi.
Aynı zamanda partinin örgütsel ilkeleri, parti yaşamının kuralları ve parti yönetiminin ilkeleri hakkında detaylı olarak çalıştı. Yeni Tip Proletarya Partisi’nin işleyişinin özünü demokratik merkeziyetçilik teşkil etmektedir. Esasen bir kararın alınması ve benimsenmesi sürecinde tam demokratik tartışmanın yapılmasını ve aynı zamanda parti üyesinin (tartışma sırasındaki görüşü ne olursa olsun), kararın uygulanmasına yönelik eylemde yer alma konusundaki kişisel sorumluluğu/yükümlülüğü aracılığıyla kararın uygulanmasında kolektifliği ve birlikteliği gerektirir. Aynı zamanda eleştiri ve özeleştiri partide önemli bir rol oynamakta ve bu da bir yandan zorlukların aşılmasına ve zaafların giderilmesine yardımcı olurken aynı zamanda parti üyelerinin eğitilmesine de yardımcı olmaktadır.
Partinin örgütsel yapılarına gelince; bunların özü, parti içinde somut bir bilinç düzeyini içeren örgütsel ilişkileri sağlama ve bu düzeyi sistematik olarak yükseltme becerisidir. Birleşik yönlendirmeyi sağlayan birleşik bir yönlendirme merkezinin (Merkez Komite) var olması mutlaka gereklidir. Ayrıca partinin tüm işçi sınıfı ve genel olarak toplumla bağlantı halkası olan Parti Taban Örgütleri de gereklidir. Bunlara ilaveten, koşullara göre uyum sağlayan (Kıbrıs koşullarında İlçe Örgütleri, Bileşik Örgütler vb.) başka yol gösterici organlar da vardır.
İşçi sınıfının bileşimi, bilinç düzeyi bakımından homojen değildir. Parti işçi sınıfının öncüsüdür, bu nedenle üyelerinin de işçi sınıfının ve toplumun en bilinçli ve öncü unsurları olmaları gerekmektedir. Üyenin parti programını ve asgari düzeyde örgütlenmeyi kabul etmesi gerekir. Dolayısıyla kolektif karar alma disiplininin yanı sıra, üyelerin bazı parti örgütlerine kişisel olarak katılımı da şarttır.
Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması:
Emperyalizm genellikle uluslararası ilişkiler alanında büyük kapitalist devletlerin küçük devletlere karşı hem siyasi hem de askerî açıdan saldırgan eğilimleri olarak algılanır. Bu algı tamamen yanlış ve yanıltıcıdır. Aslında emperyalizm, kapitalizmin çeşitli düzeylerde (siyasi, ekonomik, ideolojik vb.) belirli özellikleri bünyesinde barındıran somut bir tarihsel dönemini temsil eder.
20. yüzyılın başında dünya kapitalist ekonomisinin genel tablosunun ne olduğunun incelenmesine ihtiyaç vardı ve Lenin emperyalizmi inceleyerek, özellikle şunu belirtti:
“Bu olgunun ekonomik kökleri anlaşılmazsa, siyasi ve toplumsal önemi değerlendirilmezse, komünist hareketin pratik görevlerinin çözümü alanında tek bir adım bile atılamaz.” 12
Emperyalizmin ekonomik yanına ilişkin olarak Lenin 5 temel özellikte özetlenebilecek bir tanımlamada bulundu: Özetle tekellerin artık ekonomik hayatta belirleyici bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Bunlar, üretimin ve sermayenin giderek artan ve çok yüksek düzeyde yoğunlaşması sonucu ortaya çıkmaktadırlar. Bankacılık ve sanayi sermayesinin birleşmesi aracılığıyla finansal sermaye yaratıldı. Finansal sermaye temelinde buna denk düşen bir oligarşi oluşturuldu. Sermaye ihracatı artık meta ihracatından farklı olarak son derece büyük bir önem kazandı ve dünyayı bölüp paylaşan, en büyük kapitalist güçler arasında dünyanın bölgesel olarak paylaşımını yapan uluslararası kapitalist tekel birlikleri kuruldu.
“Emperyalizm, tekellerin ve mali sermayenin egemenliğinin kurulduğu, sermaye ihracının son derece önemli hale geldiği, dünyanın uluslararası tröstler tarafından paylaşılmaya başlanmış olduğu ve dünya topraklarının tümünün en büyük kapitalist ülkeler tarafından paylaşımının tamamlanmış bulunduğu gelişim aşamasına ulaşmış olan kapitalizmdir”. 13
Son tahlilde Lenin, kapitalizmin gelişiminin son aşaması olarak emperyalizmin tarihselliğini kanıtladı. Üretimin daha fazla ve daha kapsamlı bir şekilde toplumsallaşmasına yol açtığına ancak elde edilen kârın giderek daha fazla sermayeyi ellerinde biriktiren çok az sayıdaki kapitalist eline geçtiğine işaret etti. Serbest rekabetin genel çerçevesi devam ederken, tekellerin tüm nüfus üzerindeki baskısı çok daha kötüleştiğini kaydetti. Her ne kadar meta üretimi hâkim olmaya devam etse de kârların çoğunun “finansal entrikaların, spekülatörlerin dehalarına” ulaştığını ve emperyalist
12 V. İ. Lenin: Tüm Eserleri, Cilt 27, s. 314.
13 V. İ. Lenin: Tüm Eserleri, Cilt 27, s. 323.
devletlerin askeri-siyasi müdahalelerinin de tekellerin rekabetle başa çıkabilmek için pazarlarını genişletmek, hammadde ve enerji kaynaklarını kontrolleri altına almak ve daha da büyütmek amacıyla daha fazla halkı sömürebilmelerine yönelik olduğunu belirtti.
Emperyalizmde askeri-siyasi müdahalelerde artan saldırganlığın yanı sıra, ekonomik ve toplumsal yaşamın her alanında emekçilere ve genel olarak halk katmanlarına karşı saldırı ve sömürü daha da yoğunlaştırılarak sürdürülmektedir.
Böylece dünyanın paylaşılması çağında savaşların kaçınılmazlığı sonucuna vardı. Bir adım daha ileri giderek, emperyalizm aşamasında kapitalizmin eşit olmayan gelişimi ve hatta işçi hareketinin her ülkede ayrı ayrı eşit olmayan gelişimi nedeniyle, eğer öznel faktör hazırsa, emperyalist zinciri (en zayıf halkasında) kıracak koşulların oluştuğunu kanıtladı ve işçi sınıfının iktidarı ele geçirme taktiklerini belirledi.
Ulusal Sorun hakkında:
Öncelikle kapitalist ekonomide var olan ulusal kültürler arasında kabaca bir ayrım yapmalıyız. Her (kapitalist) ulusal kültürde demokratik ve sosyalist kültürün unsurları tespit edilebilir, çünkü bu toplumlarda işçi sınıfı kendi bilinciyle gelişir. Aynı zamanda burjuva ulusal kültürü de mevcuttur ve hatta ekonomiye hâkim sınıftan kaynaklandığı için de hâkim olan kültürdür.
Burjuvazi emekçileri bölmek ve hedeflerini karartıp onları halk olarak sahip oldukları haklarından mahrum bırakmak amacıyla milliyetçiliği (ulusal kültürü) kullanır. “ulusal amaçlar” öne sürerek emekçilerde hüsnükuruntu yaratmaya, başka devletlerin emekçileriyle düşmanlığa yol açmaya çalışır. Böylece “çalışma yaşamında yolsuzluğu büyük ölçüde besler”, “özgürlük davasına büyük zarar verir” ve son tahlilde “milliyetçilik, işçileri burjuvazinin peşinde sürüklemek için hayvanlaştırır, ahlaksızlaştırır ve böler”.
Proletarya, her ulusun ulusal hedeflerine ulaşması ve gelişmesi için böylesi “ulusal planlara” dahil olmamanın yanı sıra, kitleleri bu tür yanılsamaların tehlikeleri konusunda da uyarmalıdır. Bölünmüş devletlerin tek bir devlette birleşmesi, demokratik hakların kazanılması yeteneği, ulusların gönüllü olarak asimilasyonu ama aynı zamanda bunun için “ayrıcalıklı” bir ulus tarafından şiddet kullanmasına karşı çıkılması veya yalnızca bu ayrıcalığın dayanak alınması gibi, milliyetin kapitalizmde içerdiği ilerici unsurları desteklemelidir. Etnik ayrımcılıkların ve etnik engellerin ortadan kalkmasına, milliyetler arasındaki bağları daha da yakınlaşmasına yardımcı olacak her şeyi destekler. İşçi hareketinin temel amacı bu demokratik ve sosyalist unsurların mücadelelerine katılarak enternasyonalizmi, işçi demokrasisini, sosyalizmi-komünizmi inşa etme stratejik hedefini öne çıkarmaktır.
Karakteristik olarak Lenin dediği gibi, “ulusal sorunun bir çözümü vardır… ve bu çözüm tutarlı bir şekilde demokratikleşmedir”.14 Komünistler her halkın kültürel özelliklerini tanımalı ve kabul etmeli, her devletin her işçisinin de ülkesinin bu unsurlarını kendi ülkesinin sınıf mücadelesi alanındaki mücadelesinde değerlendirmelidir. Aynı zamanda kimseyi diğerinden aşağı veya üstün görmedikleri de apaçık bellidir.
“Proletaryaya hizmet etmek isteyen herkesin görevi hem “kendi” hem de yabancı burjuva milliyetçiliğine karşı kararlılıkla mücadele ederek, tüm ulusların işçilerini birleştirmektir”15 hele hele bir şekilde milliyetçilik nedeniyle de işçi sınıfının kendisi bölünmüş bir durumdaysa… Milliyetçilik tarihsel olarak kapitalizm için gereklidir ve kapitalizm de tarihsel olarak sosyalizm için gereklidir. Bu çerçevede Marksizm ulusal hareketleri tanır ve önderlik eder; elbette ki milliyetçilik mantığını değil, başlangıçta kendi ulusal sınırları içinde halkın ilerici yükselişi mantığını benimseyip, bir sonraki adım için gerekli olanı sağlayacak olan milletin içerdiği ilerici unsurları öne çıkarır. Özellikle baskı koşullarında “ulusal sorunun her noktasında en kararlı ve tutarlı bir şekilde demokratikleşmeyi savunmak her Marksist’in mutlak yükümlülüğüdür”, tıpkı “uluslara yönelik her türlü baskıya ve uluslardan birinin diğer uluslar karşısında her türlü ayrıcalığına son verilmesinin’ proletaryanın yükümlülüğü olduğu gibi…
Böylece, kapitalizmin ilk aşamalarında işçi sınıfı, devlet ve tüm halk çapında örgütlenmeyi, eski feodal unsurların ortadan kaldırılmasını ve ulusal düzeyde demokratik değişimlerin gerçekleştirilmesini hedefleri arasına koyar. Ulus olarak boyunduruk altında olma durumunda ulusal bağımsızlık için savaşır ve şiddetli ulusal ayrılık dönemlerinde birleşme için savaşır. İşçi sınıfının yapması gereken, ulusal mücadelelere katılmamak değildir; öncelikle kapitalistlere değil, geniş halk kitlelerine fayda sağlayacak ulusal mücadeleleri tanımak ve bunlara önderlik etmektir. Aynı zamanda taktik hedefleri stratejik hedefle karıştırmamalı ve sonuçta taktik hedeflerin yararına stratejik hedefi ikincil plana atmamalıdır.
Özellikle Kıbrıs koşullarıyla da ilgili olan bu noktada çok dikkatli olmalıyız. Kıbrıs’ta halkın birleşmesini engelleyen ulusal bir sorunla karşı karşıyayız. Emperyalist güçlerin müdahalesi, halk içinde yapay milliyetçi zıtlaşmalara ve çatışmalara yol açılması ve emperyalist güçlerin emriyle iki tarafın da milliyetçilerinin uyguladıkları iyi organize edilmiş çifte suçun (darbe ve işgalin) sonrasında Kıbrıs’ı ve halkını bölmeyi başardılar.
Bu, burjuvazinin zaman zaman yeniden türetip öne sürdüğü milliyetçi anlayış nedeniyle değil; bölünmüş durumdaki Kıbrıs’ı tam bir bütünlük içinde birleştirmeyi ve dolayısıyla Kıbrıs emekçilerinin birleşmesini amaçlaması nedeniyle ulusal bir meseledir. Milliyetçi nefretler Kıbrıs halkını bölünmüş durumda tutmakta ve emekçilerin kendi sınıflarının çıkarları için birlikte mücadele etmelerini engellemektedir. Aynı zamanda Kıbrıs’ta farklı ulusal unsurlar da bir arada bulunmaktadır. Kıbrıs
14 V. İ. Lenin, “Ulusal Sorun Üzerine Eleştirel Notlar”
15 V.İ. Lenin, “Ulusal Sorun Üzerine Eleştirel Notlar”
komünistleri bu unsurların ikincil olduğunu, ortak vatanın ve halkın birliğinin öncelikli olduğunu savunmaktadırlar. Halklar arasındaki dayanışmayı, hele ki kendi halkı içerisindeki dayanışmayı yükseltecek her mücadeleye katılmak her komünistin görevidir.
Lenin’in eseri yaşıyor ve güncel olmaya devam ediyor
Lenin uluslararası komünist ve işçi hareketinin yolunu aydınlatan bir fener olmaya devam ediyor, çünkü O, işçi sınıfının ayrılmaz biçimde birbirine bağlı olan devrimci dünya görüşünü ve pratiğini geliştirmiştir. Marksizm’i “siyaset felsefesi”ne, daha somut olarak da devrimci koşullarda eylem ve düşüncenin diyalektik bağlantısına, teori ve eylemin birliğine, teorinin pratikte uygulanmasına ve eylemin teori üzerindeki etkisine yönelik olarak genişletti.
RSDİP ve genel olarak döneminin “Marksist” ve “devrimci” çevreleri içerisindeki reformist algılara karşı özel bir mücadele verdi. Bu çatışma sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda (örneğin Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in tutarlı sözcüleri olduğu Almanya gibi) diğer ülkeleri de ilgilendiriyordu ve tutarlı Marksistlerin ayrılışına ve aşamalı bir şekilde komünist partilerin kurulmasına kadar İkinci Enternasyonal’deki mücadeleyle doruğa ulaştı.
Lenin’in eseri toplumun sosyalist dönüşümünün devrimci süreci açısından büyük önem taşımaktadır. Felsefeden, ekonomi-politikten bilimsel komünizme kadar Marksizm’i teşkil eden kısımları daha da geliştirdi. Yeni toplumun inşası için sağlam temeller attı ve bunu başarmanın yolunu gösterdi. Oportünistlerden sol sapma anlayışlara kadar Marksizm’i çarpıtma nihai hedefiyle kullanmaya kalkışanlarla polemiğe girdi ve onları sert bir şekilde eleştirdi. İşçi sınıfı müttefikleri teorisini ve pratiğini geliştirdi ve işçi sınıfının yoksul köylülükle ittifakının gerekliliğini vurguladı. Kapitalizmin eşit olmayan ekonomik ve politik gelişimi yasasını, emperyalist zincirin zayıf halkası teorisini geliştirerek tek ülkede bile sosyalizmin inşa edilmesinin mümkün olduğunu gösterdi. Üçüncü Enternasyonal’in veya diğer adıyla Komintern’in kuruluşuyla enternasyonalizmi yüceltti.
Yeni Tip Parti’nin yaratılması ve onun ihlal edilemez ilkelerinin, demokratik merkeziyetçilik ve proletarya enternasyonalizminin ilkelerinin, devrimci stratejiyle bağlantılı bir şekilde ortaya koyulması ve proletaryanın iktidarı ele geçirme programında yer alması özel önem taşıyan bir mirastır.
Onun hayatını ve çalışmalarını inceleyerek, günümüz koşullarında gerekli donanımı edinmek çağımızın devrimcilerinin yükümlülüğü ve görevidir.